PANDEMİ, EĞİTİM ve BAKAN NE’RE BAKAR!

Geçen gün Özel Okul sahibi Milli Eğitim Bakanımız Sayın Ziya Selçuk kamu’ya Pandemi Döneminde okulların açılması doğrultusunda açıklamada bulundu; 

‘31 Ağustos 2020 tarihinde okulları uzaktan eğitimle açıyoruz ve öğretim yılımıza da bu şekilde başlamış oluyoruz. 21 Eylül’de Bilim Kurulu tarafından tavsiye edilen sınıflarda aşamalı ve seyreltilmiş şekilde yüz yüze eğitimin de başlamasına karar vermiş bulunuyoruz.’ 

‘Okullarımızın uyması gereken hijyen standartları konusunda, bir takım kılavuzları daha önce de hazırlamıştık. Bu standartların uygulamasının takibi için 2000 denetmenimiz şu an sahada, okullarda ve her bir okulumuzun standardını gözden geçiriyorlar.’
‘Buna uygun şekilde, okullarımıza mali destek vermek ve diğer teknik destekleri sağlamak için gereken planlamaları yaptık. Bu hafta içerisinde il müdürlerimizle de bir toplantımız var ve her velimizi kendi durumunu dikkate alarak tek tek ele alıp inceliyoruz.’


Ülkemizde iktidarda görev yapan için sözü söylemek kolaydır. ‘yaptım – ettim, yaladım – yuttum.’ Şartların ne olduğu bakanın değil sistemin sorunudur. Bakan söyler geçer. Alan eksikleri muhalefet tarafından ortaya konunca ‘açığa alındı, görevden uzaklaştırıldı’ gibi sözlerle durum geçiştirilir. 

2 bin denetmen diyor, sayın bakan. Yüzyılda bir karşılaşılan bir durum yaşıyoruz. Denetmenler bu konuda ne kadar uzman sorusu akıla geliyor hemen. Bununla birlikte biraz eğitim istatistiğine bakalım; 

Türkiye de il sayısı 81, ilçe sayısı 957, belediye sayısı 2951 ve köy sayısı 34.367’dir. 

Örgün eğitimde, 54 bin 36’sı resmi okul, 12 bin 809’u özel okul, 4’ü açık öğretim okulu olmak üzere toplam 66 bin 849 okul bulunuyor.
Bu okulların 10 bin 669’u okul öncesi eğitim, 24 bin 739’u ilkokul, 18 bin 935’i ortaokul ve 12 bin 506’sı da ortaöğretim kademesinde yer alıyor. 

Türkiye genelinde toplam 547 bin 760 öğrenci kapasiteli 3 bin 62 pansiyonlu okul bulunuyor. Bu okullarda 353 bin 341 öğrenci kalıyor. 

Örgün eğitimdeki öğrencilerin 1 milyon 564 bin 813’ü okul öncesi eğitimde, 5 milyon 267 bin 378’i ilkokulda, 5 milyon 627 bin 75’i ortaokulda, 5 milyon 649 bin 594’ü ortaöğretimde bulunuyor. 

Ortaöğretimdeki 5 milyon 649 bin 594 öğrencinin 3 milyon 250 bin 334’ü genel liselerde, 1 milyon 793 bin 391’i mesleki ve teknik liselerde, 605 bin 869’u da imam hatip liselerinde eğitim alıyor. 

Örgün eğitimdeki öğrencilerden 15 milyon 88 bin 592’si resmi, 1 milyon 440 bin 577’si özel ve 1 milyon 579 bin 691’i ise açık öğretim kurumlarında okuyor. 

Sayın bakan açıklamayı Ağustos ayının 10’undan sonra yapıyor. 2 bin denetmen 67 bin okul! Her gün 1 okul denetleseler yaklaşık 1.5 ay eder. Sorun yüzyılın sorunu’. 2 bin değil, 1 milyon görevli lazım durum analizi ve uygulama için. Konu uzmanlığı ayrı mesele! 

Her velimizin durumunu tek tek inceliyoruz diyor. 17 milyon öğrenci, 10 milyon veli desen, kaç veli ile görüşürsün 1.5 ayda. Bir de muhatabın geneli çocuk! Seni ne kadar anlar. Çocuk pedagojisini kavramamış öğretmenler sorunu ayrı bir konu. Vesselam deyneğin her tarafı b.k. Neresinden tutacaksın bu açıklamanın.  

Eğitimin anlam ve önemini siyasi emellere ve çıkarlara alet etmiş yönetici sorununu nasıl aşacaksın.  

Sıcak örnek; Pamukkale Üniversitesi Rektörü olarak atanan Prof. Dr. Hüseyin Bağ kısa bir süre sonra Bereketli İmam Hatip Ortaokulu’nda öğretmen olan eşini İslami İlimler Enstitüsüne Sekreter olarak atadı. Dönemin Milli eğitim Bakanı ve YÖK devreye girince eşi hem Enstitüden hem de memuriyetten istifa etmişti.  1.5 yıl sonra ortalığın durulduğunu düşünüp eşini bu kez de Dil Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi’ne Bilgisayar İşletmeni olarak atadı. Yani yetki elinde, kalem elinde, imza kendine bağlı liyakatdan pay almamış bir anlayış! Nihayetinde YÖK yine devreye girerek Bu sefer Rektörü görevden uzaklaştırdı. Eşi’nin durumunu bilmiyoruz. Elbette izleyeceğiz. 

Sevgili Okur farkındaysan olanak elinde olan sessizce işini yapmaya çalışıyor. Liyakatın hiçbir önemi yok bu anlayışta. Senin çocuğun eğitim almış, liyakat kazanmış, göreve uygunmuş, bunların hiç önemi yok bu anlayışı taşıyanlarda. Onun için dünleri ve yaşananları unutmaman gerekiyor. Unuttukça kaybediyorsun ve şartlar yokluk olunca çocuğun bunların zulmü içinde zay olup gidiyor. Sen ve ailen düşlerinizi kaybediyorsunuz. 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.