Aklımız Ne Kadar Akıllı

Özürlülük nerede başlıyor nerede bitiyor?
Kim özürlü, kim özürsüz?
Özür denince herhangi bir organımızı kullanmamak geliyor akla.
Kullanamadığımız, yerinde duran o kadar çok organımız var ki, bunları saydıkça sayabiliriz.
Mesela beynimiz! Beynimizin kaçta kaçını kullanabiliyoruz? Kullana bildiğimiz bölümü gerçekten kullanabiliyor muyuz?
Kendimize her seferinde deriz, “Aa ben ne kadar akıllıyım.”
Aklımı kullanma konusunda mütevazı olamayacağım bile demişliğimiz vardır. Aklımızı kullanma konusunda üstümüze yoktur; öyle ki hepimizi bu konuda Allah esirgesin.
Sahi, gerçekten aklımız ne kadar akıllı, ne kadar özürlü?
İşte bunu sorgulamamız gerekir, öyle körü körüne ben akıllıyım demekle akıllı olunamıyor, birileri bize yaranmışlık yaparak, “Çok akıllısın” demesiyle de akıllı olunmuyor. Hatta lQ testi yaptırmak bile akıllı olmamızın kanıtı sayılmıyor.
Şans oyunlarını ele alalım. Her ülkede çok değişik şans oyunları vardır. Bu oyunlar ne beceri istiyor, ne yetenek, ne bilgi. Adı üstün de şans, yani milyonda bir tesadüfler… Bu şans oyunları devle tarafından da organize ediliyor, özel şirketlerde…
Ülkemizde en büyük şans oyunu Milli Piyangodur. Düne kadar devlet tarafından organize ediliyordu, şimdi yandaş bir holdinge, aynı zamanda gazete sahibi Demirören grubuna verildi, üstelik sıfır kdv ile. Buradan elde edilecek olan gelir bu holdingin kasasına gidecek.
Bu oyunu oynamayan azdır. Hele yeni yıl yaklaşınca nüfusun nerdeyse iki katı bilet satılır. İtiraf edeyim ki benim de almışlığım var.
Ya çıkarsa dedim.
Bunu herkes gibi ben de dedim.
Çıktı mı?
Hayır!
Çıkabilir miydi?
Evet!
Yüz de kaç?
Bu kaç kişinin bilet almasına bağlı.
Lenin’i tanımayan yoktur. Sermayenin piyango oyunları hakkında 1903 yılında kaleme aldığı “Kır Yoksullarına” adlı broşüründe şöyle yazar:
“Hemen piyangonun ne olduğunu anlatayım. Örneğin benim 50 ruble değerinde bir ineğim var. Bu ineği piyango ile satmak istiyorum ve o nedenle herkese 1 ruble değerinde bilet almayı öneriyorum. 1 ruble ile inek sahibi olma olanağı var! Herkes ineği satın almak istiyor ve rubleler yağmaya başlıyor. 100 ruble toplandığında, piyangoyu çekiyorum: piyangoyu kazanan, ineği bir rubleye almış oluyor, diğerleri hava alıyor. İnek insanlara “ucuza” mı geldi? Hayır, çok pahalıya geldi, çünkü değerinin iki katı para ödendi, çünkü iki kişi (piyangoyu düzenleyen ve ineği kazanan) hiçbir şey yapmadan kazanç sağladılar, hem de paralarını kaybeden 99 insanın sırtından.
Demek ki piyangonun halk için kazançlı olduğunu söyleyenler halkı basitçe aldatmaktadırlar.”
(Lenin, Kır Yoksullarına, İnter Yayınları 1993, s.45-46)
Yılbaşı geldi. Her köşe başında bir piyangocu vardır, bunlar yetmez bir de geziciler vardır. O kadar cazip ve iştah kabartıcı teklifle karşınıza çıkar ki, aklınızı kullanamaz hale gelirsiniz ve “N’olacak canım, ya çıkarsa” dersiniz. Hem vereceğiniz nedir ki kazanacağınızın yanında.
Bir anda milyarder olacaksınız. Hayalleriniz gerçekleşecek. Sınıf atlayacaksınız. Açken tok yatacaksınız. Borç alan değil, kapınıza borç isteyenler gelecek. Tavrınız, düşünceniz, bakışınız değişecek.
Siz bir önceki siz olmayacaksınız artık!
Ya kaybeden milyonlar? Onlar yeni umut arayışına yönelecek, ya çıkarsa deyip yeni şans oyunlarının biletini alacak, umutla, sabırla bekleyişe geçecekler. Hem ne kaybettiler ki, çok çok bir haftalık mutfak paralarını kaybettiler.
En büyük ikramiyeyi sadece bir kişi kazanacak, tabii tam bilet aldıysa, yoksa paylaşacak, olsun paylaşsa da payına düşen hayatında görmediği, aklının almadığı kadardır.
Bir kişinin kazanacağını bile bile milyonlarca insan bu şans oyununa neden para yatırır? Üstelik en kazançlı olanın piyangocu olduğunu da bilir; havuz da biriken paranın ancak yüz de kırkı dağıtılır, geri kalan piyangocu Demirören grubunun kasasına gider, yorulmadan trilyonlar kazanır.
Hal böyleyken şans oyunları oynamak hangi sağlıklı akla girer?
Sağlıklı bir akıl bile bile basitçe soyulmayı kabul edebilir mi?
Bu kadar basitçe aldatılıp cebimizdeki iki kuruşu, ya çıkarsa deyip birilerinin kasasına gönüllüce gidip koyuyorsak burada sağlıklı gördüğümüz, gurur duyduğumuz aklımızı sorgulamamız, akıllı olan aklımızın ne kadar akıllı olduğuna bakmamız gerekiyor.
En tehlikeli özür elde, ayakta, belde, gözde… değil akıldadır.
Şimdi soruyorum nüfusumuzun kaçta kaçı özürlü, kaçımız sağlıklı akla sahibiz?
Bu kadar basitçe kim aldatılabilir?
Sağlıklı bir akıl basitçe aldatılabilir mi?
Hadi söyleyin, sonra köşe başında sizi bekleyen piyangocuya gidin.
Biletinizi destenin içinden çektikten sonra birilerinin karşısına geçip ben ne kadar akıllıyım diyerek yüzlerine bakabilecek misiniz?
Karar sizin!
Özürlülük ne demek ? Acaba engelli mi demek istediniz ?