Aç İt Fırın Yıkar

Biliyorsuz bu başlık bir atasözümüz. Kanımca atalarımız bu sözü başka ülkerler için söylemiş. Bakıyorum bizim itlerimiz kendini dövenlere karşı çok uysal, kuyruğunu iki bacağının arasına sıkıştırıp, ıng ıng diye diye kaçıyor, ama kendisini sevenlere karşı hırlıyor, ısırıyor. Bizin sokak itlerini hatırlayınca bu aklıma geldi; belki saçma ama geldi.

       Ayrıca kriz mıriz yok, uydurmayalım. Kim ne derse desin Akp ülkeyi iyi yönetiyor, doğrularıyla yönetiyor, yönetilenlere göre yanlış yönetiliyor. Kapitalistlere göre, Akp’lilere göre kriz yok, pahalılık yok, yokluk yok, yoksulluk hiç yok, az kazanmıyorlar, Türk parasının dolar karşısında değer kaybetmesinden etkilenmiyorlar; kriz, yoksuluk, açlık yönetilenler için var. Haksızlık yapmayalım. Türkiye çökmedi, haritadaki yerini koruyor.

        Ve Akp lideri Erdoğan konuştu, dedi ki: „

       “Muhalefet iktidara gelmeye heveslenmesin.“

       Bu Türk parasının dolar karşısında değeri düşmesi için söylemiş bir söz değil. Bu şu demek: “Ey muhalefet heveslenmeyin, size Türkiye‘ yi teslim etmem, iktidarı vermem.“

       Bu laf olsun diye söylenmiş bir söz değil.

       Hatırlayalım son iki seçmi.

       Yaklaşık bir buçuk milyan ıslak mühürsüz oy çıktı sandıktan. Muhalefet ne yaptı buna, mır mır etti, pıstı, çöktü koltuğuna. Eğer bu ıslak mühürsüz oylara rağmen Akp seçimi yine kazanmasaydı, gerekçesi açıktı. Diyecekti ki:

       “Muhalefet (CHP) sahte oy kullandı, seçimleri iptal ediyorum.“

       Muhalefet ne yapabilirdi ki?

       Hiç bir şey.

       Cumurbaşkanlığı seçimlerine gelelim.

       Dedik ki M. İnce Ekmeleddin‘ den daha iyi. Yigit biri. Elli bin avukatla Yüksek Siçim Kurulunun önündeyim diyor. Hatta bir yigit dünyaya bedel diyordu. Seçim meydanları dolup taşıyordu. Akp’yi ikiye katlıyordu seçim meydanlarında.

      Seçim gecesi önce Anadolu Ajansı çıktı meydana.

      İnce‘ yi aradı halk!

      Yoktu!

       Neredeydi?

       Bunu bir biz bilmiyoruz.

       Çok sonra bir twitle çıktı sahneye.

       “Ne yapalım adam kazandı,“ dedi.

       Şimdi de bir ‘bölen’ olarak çıktı sahneye, CHP’ yi bölecek !

                                                         xxx

       Asıl konumuza geçelim biz en iyisi.

       Akp’ nin ilk yıllarında her şey iyi görünüyordu. Ekonomik büyümesi avrupanın ilk 7 ülke arasında olduğu söyleniyordu. Doğruydu da.

       Neydi bunun nedeni?

       Sürekli borç paranın gelmesiydi. Yoksa sanayi de yaşanan yükselme değildi. Avrupa ve Amerika sürekli borç verdi. Verdi de verdi. Ama verilen bu borçlar şartlıydı. Size bu parayı veriyoruz ama eti, gübreyi, tohumu, arabayı, uçağı, silahı vb. her şeyi bizden alacaksınız, kalan paraylada inşaat, yol, köprü, binalar yapacaksınız; fabrika kurmayacaksınız, var olanları da satacaksınız, özelleştireceksiniz dendi.

       Başta muhalefet olmak üzere herkes Akp’ nin Türkiye’yi kötü yönettiğini söylüyor.

       Hayır, Akp Türkiye’ yi kötü yönetmiyor, gayet güzel yönetiyor, istediği gibi, düşüncesine göre, çıkarlarına göre yönetiyor.

       Nasıl yönetmesi gerektiğini de iyi biliyor. Bu yönetim şekli önceden planlanmış ve tıkır tıkır da yürüyor.

       İşte tam da burada atasözümüzü anımsayalım:

       ” Aç it fırın yıkar!”

       Bu atasözümüzün anlamını iktidar bizden daha iyi biliyor, biz çok bilmişlik yapmayalım. 

       Son günlerde Türkiye yoksullaşıyor, açlaşıyor. Bu kadar açlığa it dayanamazken insan dayanır mı?

       Dayanmaz elbet.

       Peki, dayanması için ne yapımalı?

       Akp bununda yanıtını iyi biliyor. Önünde örnekler çok. Hitler var mesela. Portekiz Bakanlar Kurulu Başkanı Diktatör Salazar var.

       Önce toplumu iyice dindarlaştırmak gerekiyordu, kaderci yapılmalıydı. Bunu 12 Eylül 1980 yılından bu yana uyguladılar. Tarikatlara destek verildi, her mahalleye en az üç beş kuran kursları açıldı, vakıflar kuruldu, imam hatip okulları çoğaltıldı.

      Bu yetmezdi.

      Korku açlığın önüne geçmeliydi.

      Korku salınmalıydı. Korku salınmazsa fırın yıkılacak, bunun olmaması için insanlar pısmalıydı.

      İnsanlar cehennemle, sopayla, mapusla, malını, işini, canını kaybetmekle korkutuldu. Tüm bunları başarmak için kurumları ele geçirmek gerekiyordu ve yapacaklarını yasal zemine oturtmalıydılar.

       Kendileri Anayasaya uymuyordu, Anayasa kendilerine uymalıydı, suç ortadan kalkmalıydı.

      İktidara gelmeleriyle birlikte buna da yöneldiler. Devletin kurularına kendi insanlarını atadılar. Polis devleti yaptılar ülkeyi. Askeriyenin etkisini kırdılar, kendi denetimine aldılar. Yargıyı ele geçirdiler.

      Amaç neydi kapitalizmi, yani tekelleri daha da güçlendirmek, global krizden kalıcı hasar almadan çıkarmak ve güçlendirmek için küçük işletmeler, küçük esnaflar kapanmalıydı, halkın küçük birikimlerini, yani kara gün için yastık altına koydukları birikimleri yapılacak zamlarla ve paranın değer kaybıyla çıkartıp bu paraları tekellerin kasasına akıtmaktı.

      Bunu da şu ana kadar gayet sorunsuz yürütüyor Akp.

      Akp’ nin izlediği doğru politika tekelci sermeye için doğruydu, insan içinse, yani yönetilenler içinse yanlıştı.

      Akp ve Akp’ nin temsil ettiği tekeler doyarken, insanlarda yoksullaşıyor, açlaşıyor.

      Gittikce açlaşan insan ne yapacak ve ne yapmalı?

      Bu sorunun cevabı şudur:

      Tekellerim temsilcisi olan Akp’yi iktidardan indirmeli.

      Desteğimizi Akp den çekmeliyiz.

      Bu da dayanımayla olur,

      Bu da solu büyütmekle olur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.