Şımartarak yeneceğiz kötülük Tanrısını

Bir şımarıklık günü daha geldi dayandı kapıya, şunun şurasında ne kaldı. Bana da bir heyecan bastı, fena halde bastı, hafakanlar basar gibi. Platonik aşkıma bunu hissettirmeyi çok isterdim, bunun için neler vermezdim ki? Hissetsin, iliklerinde hissetsin isterdim heyecanımı, sabırsızlığımı; ama yok, uzak, hissettiklerimi hissetmeyecek kadar uzak, hatırlamayacak kadar yabancı bana. O bendeyken, gezinirken beynimin kıvrımlarında biteviye, ben on da ne kadarım acep? Belki de hiç, belki koca bir hiç. Belki ben abartıyorumdur, bilemem. Bildiğim benim bu heyecanıma tanık olmasını istemem. Hani deriz ya insan bir sevdiğinden emindir. Sevildiğinden emin olması için görmesi gerek. Bu yüzden diyorum ya sevginin en somut hali şımartmaktır!

     Hem ne sakıncası var? Abartmakta güzelliktir, sevgiye dairdir. Ben abartmanın güzelliğini yaşıyorum, platonikte olsa yaşamak istiyorum, seviyorum bazen abartıları, heyecanlandırıyor ya, bu yetmez mi?

     Her aşk illaki karşılıklı mı olmalı?

     Ya şair haklı çıkarda, “Kavuşunca aşk meşk olursa,” bu daha büyük yıkım olmaz mı?

     Hem, ben, şimdi bunları değil şımartmayı düşünüyorum.

     Sevgi tamamen şımartmak değil midir?

     Şımartmak her gün olmalıymış, bir günde kalmamalıymış, öyle buyuruyor hiç yaşamamışlar! Kim diyor ki yılın bir gününde kalsın, bir gününde yaşansın güzellikler? 14 Şubat gibi 21 Aralık’ta bir güne sığmaz zaten, sığdırılamaz, istesek te bunu yapamayız ki.

     Sevgi hapsedilemez, tıp ki akan suyun önüne bent çekilemeyeceği gibi.

     Şımarmak sevgiden gelir, şımartılmakta…

     Takmadan kimseyi şımartacaksın, çekinmeden yapacaksın, bileceksin o bunu hak ediyor, tereddüt bile etmeyeceksin, ettiğin an sevginden kuşku duyacaksın. Ben bu muyum, ben kadir kıymet bilmezlerden miyim diye soracaksın kendine.

    Sevgimden kuşku duymuyorum ama şımartamıyorum, ulaşamıyorum ki şımartayım.

    Kim ister benim durumum da olmayı?

    Belki ben de bir gün şımartırım, şımartmanın güzelliğini yaşarım dibine kadar, meyhanede içer gibi.

    Şımartmadan, şımartmaktan kaçarak, şımartmayı basitlik olarak görerek, çocukça diyerek sevmek kuru kuruya sevmektir demiştim bir kez, yineliyorum bir kez daha:

     Sevgiyi sevgi yapan şımartmaksa eğer, insanı insan yapan da sevgidir.

     Bunca olumsuzluğun, onca sorunların içinde kala kala bir şımarıklık yapmak mı kaldı diyenlerimiz oluyor, olacak ta! Daha da ileri gidip karnımız doydu da, sırtımız pek oldu da şımartmak mı, şımarmak mı kaldı diyecek!

     İşte tam da bu zaman da bu gerek.

     Şımartmak biraz daha yakınlaşmak, onu içselleştirmek, dayanışmaktır, değer verdiğini göstermektir, benim için özelsin demektir, senin için çok şey yaparım demektir. Ferhat dağları neden deldi, Kerem çölleri neden aştı? Deve deveyken ota duyduğu aşktan kendini yardan aşağı bıraktı, insan aşkı uğruna Diktatörlerle neden savaşmasın?

     Don Kişot yel dermeyenleriyle neden savaştı?

     Hep şımartmaktan söz ediyorsun diyorlar. Sevgi sadece vermek mi, vererek şımartmak mıdır?

     Bu soruyu insana sorduran da bencilliğin, mülkiyetçiliğin iliklerimize kadar işlemesinin ta kendisidir. Bencillik ki, o mülk edinme hırsı ki hep almak ister, vermek tabiatında yoktur. İnsan aldıkça çoğalırmış, aldıkça güçlenir, aldıkça neşelenir, aldıkça zenginleşirmiş. Böyle buyurdu bize hep mülk Tanrıları. Oldubitti sevgiyi reddetmiştir mülkiyet, durmadan her yerde çatışmışlardır. Düşmandır sevgiye, bilir bir gün kendini sevgi yok edecek. Bu yüzden sürekli kötülüğü örgütlüyor mülkiyet, bencilliği örgütlüyor.

     Sevmek vermektir, beklentisiz vermektir. Sadece sevdikçe değil şımarttıkça güzelleşir insan, çoğalır ve güçlenir.

     Şımarttıkça örgütlenir insan, bunu yazmalı bir kenara.

     Ben de platonik aşkımla güzelleşmek, güçlenmek, neşelenmek, örgütlenmek istiyorum, onu şımarık halini görmek, şımarırken edasını izlemek istiyorum, istiyorum işte, seviyorum onu platonik olsa da.

     Korkuyoruz her şeyden, sevmekten, şımartmaktan, örgütlenmekten.

     Ciddi insan, oturaklı insan sevdiğini göstermezmiş!

     Hadi oradan, kim demişse boş demiş.

     Zayıf insan korkar, saklar, içine atar. Güçlü insanların eylemidir şımartmak. Şımartalım çocuğumuzu, annemizi babamızı, şımartalım arkadaşımızı, dostumuzu, şımartalım sevgilimizi, onlar güzelleşirse biz de güzelleşeceğiz, bundan daha iyi ne olabilir ki?

     Vermek almaktır.

     Sevmek sevilmektir.

     Şımartmak şımartılmaktır.

     Bu aktarım, bu diyalektik ilişki yoksa sevgi yoktur zaten, o zaman bu dünyayı terk etme zamanı gelmiştir demektir.

     Aktarımdır güzelliği büyüten, çoğaltan, dirençli kılan, mülkiyeti korkutan, bencilliği barındırmayan.

     “Evet” desem şımaracak demeden, “evet” demeli, şımarmak hakkı olduğunu bilmeliyiz.  Ayrımız her insan hak ediyor sevmeyi sevilmeyi. Hak etmiyor dediğimiz anda insanın ayağının altını kazıyoruz demektir, orada biter insan, orada yenilir insan, orada kazanır mülkiyet, orada kazanır kötülük.

     Sormadan söylemeli insan insana sevdiğini.

     Şımartılan şımartmayı bilmeli, bilmiyorsa bildirmeli, yine de bilmiyorsa öğretmeli. Şımartılmak şımartmaktan geçtiğini bilmeli her insan.

     Hak ediyorum şımartılmayı.

     O da beni şımartsın istiyorum.

    Şımartıldıkça daha çok seveceğim, daha çok sevdikçe daha çok şımartacağım.

    Hayat böyle güzelleşecek, yaşam böyle yaşanır olacak.

    Böyle kötülük kazanamayacak.

    İyilik böyle kazanacak

    Şımarta şımarta, şımartıla şımartıla bir olacağız, dikta rejimlerini yeneceğiz!

    İşte bu yüzden şımartmak şımartılmak insanın örgütlenme halidir.

    İşte bu yüzden bir olacağız, her gün 21 Aralık şımarıklık günü olacak!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.