CEHENNEME DOĞRU YOL ALIYORUM

Sonunda güneşe tırmanıp, aklı, yüreği ve vicdanı öne sürdüm. Sokak sokak, dağ dağ, diyar diyar, dolaştım. Kimse ilgilenmedi. Şaşıp kaldım. En çok da sözlerinden düşünce topladıklarıma şaşırdım.

Yol anlattı bana;  hayatın şaşma, ölümün şaşırtma üzerine kurulu bir salıncak olduğunu.

Yaşadığım coğrafyada gerçek bir deli bulunmadığını, deneyimlerimle öğrenmiştim. Deli olduğununu söyleyenlerin de çok önemli bir sorunları vardı; delilik yoksunu olduklarını bilmiyorlardı. Başlarına gelenle yetinip, insan olma yoluna girememişlerdi.

İnsan olmak değişmle başlıyordu. Çoğunluğun içine girmek için ihtiyaç hissetmediği bir yoldu. Bu his, zalim, gaddar, çirkin, huysuz ve hırçındır. İçinize işlediği zaman size soluk aldırmaz. Size acımaz.

İnsanın kendisi yıkıp yeniden inşaa etmesi; oldukça sancılı ve güçtür.  Taşı yontar gibi beyni de yontmak zor bir eylemdir.

Çöplük gibi yığılmış sorunları, -çaresizliği mülk edinenler- tarafından da kanıksanmış, tüm olguları, ciddi ve önemli işlerle uğraştığı savını ileri sürenlere, kendini değiştirmeden dünyayı değiştirmeye kalkanlara gönül rahatlığıyla bırakıp gidiyorum.

Gidiş, değiştirir gideni. Bilinmez yollara sokar. Korkularından arındırır. Geçmişe tutunmayı reddeder, Geleceğin bilinmezliğiyle tanıştırır. Gizemi çoğaltır. Coşkuyla kışkırtır. Onurlu, sağlam ve kararlı bir duruş kazandırır.

Beni kışkırtan da sonsuz deryaların yarattığı sihirli dalgalardı; onların arasındaki, itişme, çarpışma, çıkış, düşüş, uğultu, çığlık ve fısıltı. Belirsizliğin saplantıya dönüştüğü zamanların çağrısı gibiydi. Düşünmeye çağırıyordu. Yargılamaya değil. Hayallerimi besliyordu.

Denizi didikleyip eşeleyerek herşeye ya da hiçliğe ulaşmak istiyorum.  Elde edeceğim bir avuç suyun gerçeklikle tartılan damlasının peşindeyim. Gerçekle yüzleşmiş olan, suyun damlasındaki gölgeyi görür. Beni büyüleyen ise, gölgenin kaldığı süre değil, bıraktığı etkiydi.

Gölge dediğin, varlığı gerçeğine bağlı, silik bir imgenin var olma çabasından öte nedir ki?..

Belirsizlik ve hiçlik içinde ses vermeye çalışırken, tek dizeyle yaşam arayan bir gençlik şiirinin hayalle hakikate ulaşma olasılğını, gölgenin yoluna Acem Halısı serer gibi seriyorum.

Acem Halısı gibi hayallerimin de her katında, her düğümünde ayrı bir sihir gizli. Yürüdüğüm yollara eke eke gidiyorum.

Hayallerimden gurur duymamı yasaklasalar da onları abartılı bulsalar da hatta deli saçmalıkları bunlar, deseler de ektiğim düşlerin sınırsızlığıyla övünebilirim.

Hayallerimi büyütmek, kazmak, eşelemek, çözümlemek, damıtmak ya da reddetmek arasında gidip geliyorum. Kararsızlığım, inançsızlığım kadar net değil. Belirsizlik, kendimle savaşıma yardımcı oluyor.

Kararsızlığımı dilenciliğe dönüştürmek istemiyorum. Kararsızlığım dilenciliğe dönüşürse, sadaka düşünce veren çok olur.  Vereni de alanı da alçaltan bu karanlık perdeyi söküp atmalıyım. Böylece, karanlığın yüzünü, yeryüzünden silebilirim.

Rüzgarın ateşi harlayıp yükselttiği gibi, harflerin sözcükleri doğurması için zamana ve uzama gereksinimim yok.

Zamanın ergenlik evresinde doğan aşk, özgürlük, mucize, hayal ve umut, bu yaşamın dışında gürül gürül akan başka bir yaşamın vaadiyle yolumu açıyor.

Uçurumlar üzerindeki savruluşumun, sendeleyişimin, baş dönmelerimin nedeni; avuçlayıp suyunu sıkıncaya değin bırakmadığım dünyanın dehşet içindeki gidişine, esaslı kafa tutmam ve ölümün provasını yapmamdı.

Ölümün provasını yapmak, bir bakıma özgürlüğün provasıyla aynıydı.

Bu düşünceyi taşımak bile beni tehlikeli hale getiriyor. Tehlikeyle yürütmek, delilik sınırına varınca coşkusu artıyor. Bu coşku, hayatı sevmem ve onu istediğim yöne sürüklemem için yeni bir arayışın fitilini ateşliyor. Elimi  atıyorum, şöyle dağlara doğru, dünyanın saf yalnızlığına dokunuyordum.

Mucize bir hayat yaşamak istiyorum. Bunu başarabilir miyim, henüz bilmiyorum? Sorumluluk ve çabayla öğreneceğim. Çocukluğun yaratıcı düşlerini kovalıyorum. Yeni bir dünya hayaliyle, suda yaşayabilirim. Bütün düşlerimi bir söylene dönüştürebilirim. Sonsuzluk içinde kaybolabilirim.

Suda kim olduğun önemli değildir; kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk, hayvan, bitki, taş. Su, bütün farklılıkları yok eder; yalnızca, neysen o olursun. Sezgiyle tanır, tüm göz, tüm kulak, tüm akılla kavrar. Keskin bir hafızısı vardır. Dünyanın tarihini bildiği gibi evrenin tarihini de bilir.

Suda toprakla bağlantın kesilir, suyun kaldırma kuvveti seni yüzeyde tutar, gök ve yerin ortasında, dünyanın bilinmeyen bir köşesinde, zamanın akışında, zamanın dilsizliğinde, zamanın sesinde, şefkatinde ve merhametinde bedenindeki ve bilicindeki bütün duygu ve düşünceleri gözden geçirir. Ne hissetiğini ne düşündüğünü senden daha iyi bilir. Su bilicidir. Bu nedenledir ki onunla bağ kuramayanları içinde barındırmaz. Onun söyleni, sonsuzluktur.

Zamana ve suya duyduğum bu saygı beni var etmek için yetiyor. İkisini de önce kitaplardan öğrendim. Öğrenmediğim, bilmediğim şeyler, sanki evrende yokmuş gibime geliyordu. Cahaletimin başladığı yer, tam da burası idi. Bildiğim seyler zamanın sınırıyla çizilmiş gibiydi. Yol çetrefilli, geçit zor olsa da, kağıt ve kalem bağırıyor.

Kuşku ve yazma eylemi her zaman esrarengiz bir ilişki içindedir.

Dünyanın bir anlık boşluğundan yararlanarak bilmediğim şeyleri de arayıp, bulup, merakla süzmeliyim. Ne kadar cahil olduğumu bilmek, aklımı sorularla dolduruyor, açmam gereken kapıları gösteriyor. Ön kapıların, arka kapıların varlığını keşfediyorum.

Dünyanın arka kapısından girmek, benim gibi düşünenlerin çıkış yolu.

Ön kapılar gösteriş içindir, görünmek içindir, hesap içindir, açlıktan ölenlere sadaka bırakılarak, hakikatle yüzleşmekten kaçanlar içindir.

Kızgınsınız. Kızgınlığınız şiddete dönüşüyor. Kükrüyorsunuz. Parmak sallıyorsunuz. Ağzınızın içi küfürle dolu. Hakarette, tehditte, sınır tanımıyorsunuz. Sizin adımlarınızın geçtiği eşiklerden, kapılardan geçmediğim için.

Size benzemediğim için öfkelisiniz, korkudan beslenen öfkeniz hiç dinmeyecek.  Ta ki size benzeyinceye değin. Yanılıyorsunuz, sizden biri olmayacağım, size benzemeyeceğim. Çünkü cehaletimle başım dertte, daha açacak kapılarım, yürünecek yollarım, kurulacak hayallerim var.

Yürüdüğüm yol zifiri karalık, göz gözü görmiyor; ama yolun erdemini biliyorum. Yol bitişte değil, nedende erdeme bürünüyor. Aklım gelecek günlere hazırlanıyor. Yüreğim geleceğe doğru atışını ve ritmini sürdürüyor.

Cehenneme doğru yol alıyorum. İnsan ve insan olma yolunda, cehennemde biçimleniyor gerçekler.

Özgürlüğün yolunun cehennem olduğunu söylüyorum.

Korkuyorsunuz…

Korkularınızı hergün biraz daha büyütüyorsunuz.

Kokularınız hafızanızı silmiş. Düşünmüyor, sorgulamıyor, hatırlamıyorsunuz.  Şiddet döngüsü sizi esir almış; kendinizi aklamak için günah keçisi arıyorsunuz.

Siz korkmaya devam edin ve hayatınızı elinizden alanların yalanlarla örülmüş cennetine sığının.

Sığının ki, cehennemden korkan o güruh gibi siz de özgürlüğe açılan kapılara sonsuza değin veda edin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.