Platonik aşk değildi aslında benimkisi

Hani demiştim ya, platonik aşktı benimkisi, aslında hiç de platonik aşk değildi benimkisi, aşka dair ne varsa yaşıyordum ben onunla, o bile engel olamıyordu buna, çünkü bilmiyordu, bilse de engelleyemezdi, ne o, ne de bilenler.
Hadi gel aşka dair yaşanması gerekenleri yaşayalım deseydim gelmezdi, kaçardı köşe bucak.
Kaçan olmak kolay mıdır acep?
Kovalayan olmak kolay değil biliyorum kovalayan biri olarak. Yakalayacağım diyerek bıkmadan, teslim olmadan yenilgiye kovalarsın. Hep kovalamanın güzelliğini yaşarsın, yakalamanın güzelliğini merak eder durursun kovalarken.
Çocukluğumuzun kız kaçıranı vardı. Severdim kız kaçıranı. Tüm haçlığım mahallemizin bakkalına giderdi. Güzel kızlar yaklaşınca yakar önlerine atardım, çil yavrusu gibi dağılırlardı, müthiş mutlu olurdum, sanki her güzelin ömrüm boyunca benden kaçacağını ta o günlerden biliyormuşum gibi. Belki bu günlerin hıncını o günlerde alıyordum.
Ayaklarının dibine kız kaçıranı atmadığım halde kaçıyordu benden o, belki de az sonra ayaklarının arasına kız kaçıran atacağımı sanıyordu, ya da ne bileyim belki de olacakları önceden görüyordu, kaçıyordu, bir ben görmüyordum, kim bilir belki de görmek istemiyorumdur. Düşünüyorum da kaçtığı ben miydim?
Ben kaçılacak biri miydim?
Kaçıyordu işte, şans bile vermeden kaçıyordu.
Hani tanıyınca kaçılırdı, böyle diyordu bilgeler.
Diyalektik böyle diyordu, “Etki ve tepki.”
Etkimi de görmemişti tepki mi de.
Ardına bile bakmadan bu kaçış niye?
Yakalanmak biraz yaşamaksa eğer, kaçmak biraz da ölmek değil midir?
Ölümü neden seçer ki insan?
Şimdi ben bu platonik aşkın hangi gününü kutlamalıyım, doğum gününü mü, ölüm gününü mü?
Ama o bende doğdu, ölmedi ki bende!
O hiç ölmeyecek biliyorum. Bu beden düşündükçe ve yazdıkça o ölmeyecek. Ancak yazdıklarım okunmayınca o da, ben de ölmüş olacağız, işte o zaman rahmet okuyabilirsiniz üstümüze.
Bilirim her aklı başında yaşayan canlı gibi güzel insanlar ölmez.
Güzel insanların sadece ölüm günü mü kutlanır?
Bu onun öldüğünü kabul etmek değil midir?
Hani ölmezdi güzel insanlar?
Hani güzel insanlar güzel insanlarda yaşarlardı?
Bence iyilerin ölüm günü değil doğduğu gün kutlanmalı. İyi ki öldün der gibi kutlamak neyin nesi…
Şöyle not düşmeli hayata iyiler için:
“İyi ki gelmişsin bu hayata, geldin güzellikler kattın. Kötülüklerle mücadele ettin, yanlışla doğru arasında farkı gösterdin. Teslim olmadın kapitalizme. Okudun, ürettin, sığmadın bir kabın içine, taştın, aktın insana. Sevdin kendini, sevdin insanı. Sadece kendine değil insana da güvendin. Bir derdin vardı, insan gibi hayatta dik durmak. Boynunu eğmedin, dil bükmedin…”
İyi insanların doğum günü olur, ölüm günü olmaz.
Bir Nazım’a, bir Korkmazgil’ e, bir Hasan H. Gündüzalp’e, bir Orhan Kemal’e, bir Deniz’e, bir Mahir’e, bir İbo’ya, bir Yılmaz Güney’e, bir Avukat Halil Güllüoğlu’ na, bir Behçet Dinlerer’e, bir Veli Eskili’ye, bir Soner İlhan’a bir Özenç’e, Bir Adem Kütük’e… rahmet okuyunca onlar işte o vakit ölmüştürler ve o, ancak o vakit ölmüş olur bende.
Son kaçış da, dönüşsüz kaçış da bu bence. Öteki her kaçışın olasılığı çoktur.
Galiba bu sayısız olasılıklardır bende bu platonik aşkı ısrarla yürüten.
Belkiler! Bitmeyen belkiler!
Bitsin istemediğim belkiler, biri bitsin biri başlasın dediğim belkiler.
Platonik aşklar biraz da belki değil midir?
Belkiler yaşatıyor bendeki platonik aşkı, bunu en baştan bilin istiyorum.
Bilin ve öyle tanık olun bu platonik aşka.
Biliyorum ki bilmeden tanık olunan her aşk yaşanmamış aşktır ve kayda geçilemez aşkların arasındadır yeri.
Bu aşk kayda değer bir aşktır!
Alın yazısı değil tarih yazıcıdır.
Kâtipler yazın bu aşkı devlet defterlerine.