SOL YANIM VURGUN YEDİ

                        Neler vermez idim onun uğruna

                        Gelse de konuşsak eskisi gibi

                       Giyinip kuşanıp inse yollara

                        Sarılıp ağlasak eskisi  

           Az mı bekledim, az mı hayaller kurdum, düşler gördüm,ağıtlar yaktım, yol gözledim sen geleceksin diye…

            Esen rüzgarlardan kokunu aldım. Turnalara seslendim, kuşlara, bulutlara, yağan yağmura, hep seni sordum Zilan  ne zaman gelecek diye…

              Turnalar sustu, kuşlar sustu,bulutlar,yağan yağmurlar her şey sustu. Söylemediler bana habersizce geldiğini ve sessizce çekip gittiğini…

                Ben ise  Zilan’ı bekliyordum umutla, garipçe ve sessizce…

Gizlice gelip habersizce gittiğini duyunca içim acıdı, yüreğim sızladı. Vurgun yemiş gibiydim.

                 Kendimi dağlara vurdum aylarca. Dağları, ovaları dolaşıp durdum, kuşlarla konuştum, ağaçlarla, kayalıklar arasında yeşermiş nergislere dert yandım. Yazık olmuştu yıllarıma, umutlarıma ve yazık olmuştu sevdama.

              Bin bir türlü düşünceyle yürüye yürüye askerlik arkadaşımın teknesinin bağlı olduğu limana gittim.  Tekne  ile her gün denize çıkıp balık avlamaya başlamıştık. Günümüz denizde, gecemiz teknede geçiyordu… Denizin masmavi güzelliği insanı bütün olumsuz duygularından uzaklaştırıyordu. Teknede balık kızartmanın ayrı bir güzelliği vardı. Balık kokusu bütün limana yayılıyordu. Diğer teknelerde de balık kızartanlar vardı. Kimisi müziği son sesine kadar açıyor, kimisi müziğe eşlik ediyordu. Her akşam limanda bir bayram havası esiyordu sanki.

                 Denize açılırken motorun gürültüsü başımızı ağrıtıyordu ama denizin ortasında demir atıp durduğumuzda uçuşan martıların ve arada bir tekneye vuran dalgaların sesinden başka bir ses yoktu. Bir dinginlik, bir haz veriyordu insana denizin güzelliği…

                Bir ara telefonuma baktım cevapsız bir arama vardı. Tekne ile yol alırken gürültüden duymamıştım. Kim aramış diye baktığımda ne göreyim Zilan beni aramıştı. Elim kolum soğudu… Bir halsizlik çöktü üzerime. Telefon elimde öylece şaşırıp kalmıştım. Arkadaşım bir şeyler olduğunun farkına varmıştı ki “ne oldu öyle düşüncelere daldın? “diye sordu. Ben cevap vermedim .Telefonu bıraktım, dalgın dalgın oltaya yem takmaya çalışıyor,bir yandan da arkadaşla muhabbet ediyorduk. Telefon tekrar çaldı baktım Zilan arıyor. Cevap verip vermemekte tereddüt ettim. Bir türlü cevap vermek gelmiyordu içimden.  Arkadaşım “telefona baksana “dedi. ”Limana gittiğimizde ararım” dedim ve cevap veremedim. Balık avlamaya devam ettik. Akşama kadar bir kova dolusu balık yakalamıştık. Gün kararmadan limana varmak için tekrar tekneyi çalıştırıp yol almaya başladık.

            Limana vardığımızda arkadaş balıkları temizlemeye koyuldu. Bende oturmuş hem onu izliyor hem de bir sigara tüttürüyordum

              Telefona baktım Zilan mesaj göndermişti; ”Çok yakında Türkiye’ye dönüş yapıyorum, sana geleceğim” diye yazıyordu. Düşündüm, düşündüm, düşündüm… Ne yapmam gerekiyordu bilemiyordum. Bir çıkmazdı, bir sarmaldı sanki. Umutla umutsuzluk arasında karmakarışık duygular… Bir kere darbe yemişti yüreğim, ikinci kez bu darbeyi kaldıramazdı.

             Sonunda Zilan’a şu mesajı yazmıştım.

              “ Ömrümün en güzel yılları seni beklemekle geçti Zilan. Kapanmış yaramı bir daha açma…

              Çünkü, sol yanım vurgun yedi”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.