ALDEBARAN

Zihnimin çatlağından süzülen ışık, kapının pervazında bekleyen gölgeyle oynaşarak eşiğe düştü. Yarı karanlık odanın yosun yeşili duvarında gürültüsüz ilerleyen örümceğin telaşsız hali, insanın iflah olmaz hırsını kendi karanlığına hapsetti. Tünün içinde parlayan Aldebaran yıldızıyla o gün göz göze geldik. Ve gözlerim dünyaya benzedi.

Tarihi yok saydığım bu yeryüzünde, bir göçebe gibi yaşıyorum. Bahçedeki kayısı ağacı, yolunu benden daha iyi biliyor. Kökleriyle toprağın derinine ne kadar ineceğini, suyunu hangi buluttan alacağını, yapraklarındaki oluştan anlıyor.

Uzaklaştıkça büyüyen çocukluğum, mor balığın gözünden düşüp minicik derede kayboluyor. Dinlediğim masallardan olur olmaz zamanlarda çıkıp gelen hiç görmediğim yaşlı hayaletler etrafımı sarıyor. Onlardan hala ürküyorum. Zamanı ben mi başlattım, zaman mı beni başlattı? Yoksa ikimiz de uçsuz-bucaksız bir boşluk muyuz? Kaç tane ayna var içimde. Korkup ta bakamadığım.

Nerelerden gelip, nerelere ulaştığını bilmediğim, yollar açılıyor önüme. Çocukken coşkuyla inandığım o büyük Tanrı’dan daha ilham verici hayallerim. Yolumu bulmak için ormanların içinden geçmem gerektiğini söyleyen toprak, annemden daha şefkatli.

Her gün yeniden yontuluyorum, eskidikçe tozlaşan dağ gibi. Kayboluyorum. Işık olsaydım Aldebaran’ın koynuna sığınırdım.

Yüreğim taş gibi sertleşmeden, ölmek istemiyorum. Yaşamla dağlanmış olsam da ölümü görebiliyorum. Ölüm, hayallerimden daha uzağa götürecek kadar maceracı değil.

Duyguların ve düşüncelerin sönümlendiği başka bir gezegenin parçası olarak, yıldızları gördüğüm gibi zihnimin içini de görme isteği, benliğimde her an sürgün veriyor.

Dünyanın küçük penceresinden güneşin dönüşünü izlerken, senin hayallerine yaslanıp, suya, taşa ve ışığa karışmanın efsanesini yazıyorum.

Zamanın dışında yürümek, kışkırtıcı, cesurca ve tekinsiz olacaksa eğer, rüzgârın hışırtısına el açabilirim.

Mevsimler gibi değişiyorum. Kışta çürüyüp, ilkbaharın taze pınarından fışkıran çiğle yeniden kök salıyorum kalbine. Varoluşun döngüsüne kapılarak toprağın ve suyun henüz yaratmadıklarına sabah ışıltısı gibi duru bir anı bırakıyorum. Aşk ve macerayı kutupta hayal ediyorum. Suyun iyileştirici eliyle, ölümün bilinmedik karnını yıkayarak, yeni bir hayat yaratıyorum.

Bilmenin, düşünmeyi çoğaltmasını özlüyorum. Denizlerin rengini değiştirmek, nehirlerin damla damla ördüğü çağlayanlarla notalara yeni bir ses vermek istiyorum.

Doğduğum karından sevgi yağmadı.

Doğurduğumu yıkadım, yeraltı sularıyla.

Onun rahatlatıcı, engin ve sonsuz hayaline tutundum.

Kalbime bereket yağdıran hayaline.

O hayalin efsanesiyle, kalbimin çatlağında büyütüp derinleştirdiğim sihirli bir kuytuda yaşıyorum.

1 thought on “ALDEBARAN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.