KAYBOLUP GİTTİLER

           Sevdiğim yar name göndermiş bana

           Hiç arı görmemiş bal ister benden

            Nerden bulayım, nasıl alayım…

 

          Güzelim yaylalarda çobanlık yapıyorlardı onlar. Kardeş gibiydiler. Askerden yeni gelmiş Apo,30 yaşına henüz girmiş, Sılo ve yaşlı Memo dayı…

            Birde boynunda çelik sivri demirden yapılmış tasmaları olan kangal köpekleri vardı. Sürüyü kurttan koruyorlardı.

            Bahar ayları geldiğinde koyunları yaylaya götürürler, akşam köylerine geri dönerlerdi. Koyunları karışmasın diye, siyah, mavi, kırmızı boya ile sırtlarını boyarlardı.

            Bu dağlarda, yaylalarda bulunan her taşın üzerinde, her mağaranın kovuğunda ve her ağacın altında bir anıları vardı onların. Hele bir sonbahar günü aniden bastıran gök gürültüsü ile başlayan dolu yağdığında koyunlarını Gavur Dağının doruklarında bulunan mağaraya zor getirmişlerdi.  Su içinde kalmışlar, etraftan topladıkları ağaç parçalarını mağaranın içinde yakarak sabaha kadar beklemişlerdi.

            Bütün köylüler onların dostluğuna, arkadaşlığına hayran kalıyorlardı.

            Sılo, kış aylarında evde bulundukları zaman içerisinde işçi bulmaya başvurmuş ve Almanya’ya işçi olarak gitmesi için kağıt gelmişti. Arkadaşları ile vedalaşıp gitti Almanya’ya. Bu bahar Apo ile Memo dayı sürüleri yaylaya götürdüğünde yalnız kaldıklarını ve yüreklerinden bir parçanın kopup gittiğini daha iyi anlamışlardı.

             Sılo, her ay mektup yazıyordu arkadaşlarına.

 Memo dayı ikide bir ;

-Apo can hele Sılo’nun mektubunu bir daha oku diyordu.

            Sonbahar bitmek üzereydi. Uzun süredir Sılo’dan mektup gelmiyordu.

           -Memo dayı, ‘’Sılo bizi unuttu diye hayıflanarak söylendi.

       Memo dayı :

       -‘Unutmaz evlat unutmaz. Belki başına bir hal gelmiştir zavallının dedi.

İkisi de üzgün gözlerle birbirine baktılar, kendileri susmuş ama gözleri konuşuyor gibiydi.

         Karakış bastırmıştı. Sert esen rüzgarla birlikte kar yağıyordu. Bir ara kapı çalındı, yanan sobanın başında oturan Memo dayı kapıyı açtı. Köyün zenginlerinden olan Cemşit  ile oğulları kapının önünde duruyorlardı.  

            -Apo burda mı Memo dayı? diye sordu Cemşit. Sert bir ses tonu vardı Memo dayı birşeyler olduğunu anlamıştı.

          -Burada yok Cemşit ağa, hayırdır bir şey mi oldu? dedi

          Cemşit,  hiç sesini çıkarmadan atına atlayıp oğulları ile birlikte çekip gitti. Memo dayı Apo’nun Cemşit’in  kızı Zeynep’i kaçırdığını sezinledi. Çünkü kendisine çok söylüyordu  birbirlerini sevdiklerini ama babasının asla yanaşmadığını anlatmıştı.

           Yıllar geçmesine rağmen bir daha haber alınamadı Apo ile Zeynep’ten . kimileri Suriye’ye gittiğini söylüyor, kimileri ise İran’a gittiğinden bahsediyordu.

            Memo dayı tek başına kalmıştı. Yorgun dizleri kendisini taşımıyordu artık. Bu yaz bitince çobanlığı bırakacağını kafasına koymuştu.

           Ekim ayının sonuydu.Akşam saatlerine doğru sürüyü köye götüreceği sırada bir kurt sürüsü saldırdı. Köpekler bütün güçleri ile kurtlara karşı koymuş ve hiç birinin sürüye yaklaşmasına fırsat vermemişlerdi. Memo dayı koşarak sürüyü toparlamaya çalışırken nefes nefese kaldı, olduğu yere yığılıp kaldı bir daha kalkamadı. Köylüler onu başı öne eğik, dizlerinin üzerine çökmüş bir vaziyette buldular. Hayata gözlerini yummuştu zavallı.

            Sılo, bir Temmuz sıcağında çıkageldi köyüne.  Çalıştığı fabrikada sol elini torna makinasına kaptırmış ve beş parmağını kaybetmişti. Apo’nun , Zeynep ile kaçtığını ve bir daha haber alınamadığını, Memo dayının hayata gözlerini yumduğunu  köylüler anlatmıştı kendisine.

         Memo dayının mezarını ziyaret etti. Sessizce gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Dağları, ovaları uzun uzun seyretti. Geri dönüp hızlı adımlarla yürüdü, yürüdü, yürüdü…

          Sılo, bir daha köyüne dönmedi.

         Yıllar geçmesine rağmen ne Apo’dan bir haber geldi ne de Sılo’dan.

          Yaylalar, dağlar, taşlar, ağaçlar, uçuşan kuşlar bile bir sessizliğe bürünmüş gibiydi.  

          Bir tek Memo dayının mezarı kalmıştı geride,

           Bütün anılarını bu topraklarda bırakarak kaybolup gittiler…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.