AŞK MEVSİMSİZ

-Beni bağışla, affet…
İtiraf edilmemiş, özenle saklanmış suçları…
Kim, nasıl affedebilir ki?..
Kim, böyle bir yetiyle donanmış?..
Birlikte çıktığımız yol artık aynı değil.
Biz değişip dönüştük.
Birbirimizin gözlerinin içine baksaydık bunu görecektik.
Gözlerimizdeki ışığın yer değiştirdiğini, bunun bakışlarımıza yansıdığını, fark edecektik.
-Bir kez daha deneyebiliriz, yeniden başlayabiliriz…
Yeniden başlasak da, bıraktığımız yere dönsek de, gerçek anlamda ve sonuçta biz olmayı yitirdiğimiz gerçeğini değiştiremeyiz.
Sadakatsizlik edenin geri dönmesi, yalnızca imkânsızlığı üretir.
-Buradan çok uzaklara gitsek, bir an için bile olsa konuşmayı denesek?..
Uzaklar diyorsun…
Uzaklar bizi sağaltır mı?..
Sözcükler bizi kurtarır mı?..
Sessizliğimizle, bedenimizle, çözemediğimizi…
Konuşarak mı çözebileceğiz?..
…
Sevginin olmadığı yerde sadakat aramak da bir bakıma yalanla yatıp, yalanla kalkmak olur.
Senden uzaklaşmam, ardından döktüğüm bir avuç gözyaşıyla başladı.
O gözyaşının içinde dünyalara dar gelen sana duyduğum tutkum saklıydı.
Gözyaşım, yaşadıklarıma şahitlik etmek için yağmur gibi damlayıp durdu. O damlalar, anılarıma iz bırakan önemli bir delildir.
Aşk olanaksız diyorduk, biz olanaksıza ve onun gizine inanıyorduk.
Hayat sihriyle gelmişti ve ben o sihre, koşulsuzca teslim olmuştum.
Senin sevgin, harcı olmayan tuğlalarla yapılmış bir duvara benziyordu; ufacık bir esintide yıkılıp gidiyordu.
Tuğlaları birbirine tutturacak bir şey eksikti.
Evet…
Tutku eksikti.
Arzu ve anlık doyuma baş eğmeden, yaşamayı başaramadık.
İlk rüzgârda ruhlarımızdan taşan muhabbeti besleyemedik.
Koşulsuz teslimiyeti oluşturamadık.
Koşulsuz teslimiyet yaratılamazsa, su hep bulanık görünür ve kuşku gittikçe çoğalır.
İlk esintide birbirimizde var olamadıysak, bu, duygularımızın sönüp gittiğinin belirtisidir.
Aşkını dile getirdiğin gün, ben de seninle birlikte ağlamıştım.
Seninle bir ortak yazgıya boyun eğeceğimi, yüzünde zamanın izlerini, bir sorunun, bir sevincin, ya da bir korkunun yarattığı duygu değişikliğini göreceğim için çok mutluydum.
Uzun sürmedi.
Mutluluk cam gibiydi. Kolaylıkla kırılıyordu. Onarılması da olanaksızdı.
Sevgiyi diri tutan, hayır/ları evet/leri, daha/ları yeter/leri yerli yerine koymayı öğrenemedik.
Şimdi, elveda demek zor olsa da…
Zamanı geldiğinde elveda dememek de aptallık.
Aşk, her zaman mevsimsiz başlıyor; ama hep kışla bitiyor.
Bunları yazarken kâğıt kesiği gibi ince ince sızlayan kalbimi dinleyip, sessizlik içinde dertleşiyorum.
Bazen de öfkeyle gırtlağıma düğümlenen sözcüklerle yazdıklarıma tükürüyorum, adeta geçmişimin yüzüne tükürür gibi.