SAHİPSİZ MEZAR

           Arar bulur muydun beni

           sahipsiz mezar olsaydım…

         Köyün batıya bakan tepenin doruklarına doğru bir yerdeydi mezar. Başucunda bir erik ağacı bulunuyordu. Her sene Ocak ayı boyunca her Cuma akşamı erik ağacında asılı yanan bir fener ve mezarın yanı başında bir genç kızla oğlanın oturup konuştukları görülmüştü köylüler tarafından. Dilden dile, kulaktan kulağa, bütün civar köylere, ilçelere ve şehirlere yayılmıştı bu olay .

         Yaz aylarında insanlar akın akın buraya geliyor, ufak bez parçalarını erik ağacının dallarına asarak dilek diliyorlardı. Adak kesip tepenin aşağısında akan suyun başında yemek pişiriyor, uzaktan gelenlere dağıtıyorlardı. Her Perşembe günü burası bir bayram yerine dönüyordu.

          Senem kimsesizdi.  Babasını ve annesini küçük yaşta kaybetmişti. Güzelliği dillere destandı. Köyde Ferhat’la birbirini delicesine sevip evlenmişlerdi. Ferhat’ın babası Yemen’e gitmiş, bir daha dönmemişti. Annesi ile birlikte yaşıyorlardı.

            Henüz yeni evliyken Ferhat’ı askere çağırdılar. Arabistan’dan geri çağırılan askerler ve Güneydoğu’da bulunan bütün askerlerlerle Kars’ı Rus işgalinden kurtarmak için Sarıkamış üzerinden bir hareket başlatmak istiyordu Enver paşa. Kış aylarının çetin koşullarını göz önüne almadan yazlık elbiseleri ile 24 Aralık 1914 yılında orduya hareket emri verdi. Allahuekber dağlarında yoğun kar yağışı ve tipi nedeniyle kimi tarihçilere göre 30.000, kimi tarihçilere göre 60.000 asker soğuktan donarak şehit olmuşlardı. Bu şehitlerin arasında Ferhat da vardı.

                  Ferhat’ın gidişinden beri her gün Senem tepeye çıkıp erik ağacının altında oturup gittiği yola bakıyordu. Belki ansızın Ferhat gelir diye merakla ve heyecanla bekliyordu. İki gözü iki çeşme…

                 Senem gece uykusunda Ferhat’ı görmüştü.  Göbeğine kadar kara saplanmış halde elini Senem’e uzatarak ”Senem elimden tut, beni buradan çıkar” diyordu. Kan ter içerisinde uykudan uyandı, elbiselerini giyerek hızlı adımlarla tepeye doğru koşmaya başladı.  Keskin bir rüzgar, tipi ile karışık yağan kar, her tarafı kaplamıştı. Yarım saat yürüdükten sonra zar zor tepeye vardı. Erik ağacının altına çömelip Ferhat’ın gittiği yola bakıyordu. Bir ses, bir karartı, bir ışık görürüm umuduyla sabaha kadar bekledi.  Gün ağarırken gözlerini tatlı bir uyku bürüdü. Omuzunu ve başını erik ağacına yaslayarak uykuya daldı ve bir daha da uyanamadı Senem. Soğuktan donmuş ve hayatını kaybetmişti zavallı. Ferhat ile aynı kaderi paylaşmışlardı.

           Havaların biraz düzelmesi ile bir hafta sonra cesedini erik ağacının altında buldu köylüler ve bir mezar kazarak oraya gömdüler.

            İşte yaz ayları boyunca insanların akın akın geldiği, adaklar kestiği, ağıtlar yaktığı , dilekler dilediği mezar, güzeller güzeli Senem’in mezarıydı.

             Yine bir yaz günü bir sel gibi akarak  her taraftan gelen insanlarla dolmuştu o sahipsiz mezar…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.