KARPUZ HIRSIZLARI

               Sevdiğim yar name göndermiş bana

               Zemheri ayında gül ister benden

                Nerden alayım nasıl bulayım…

 

                İsmail İlbek anısına saygıyla…

                 Esmer, uzun boylu, pala bıyıklı, kara yağız biriydi İsmail. Okuma yazmayı askerde Ali okulunda öğrenmişti. On parmağında on marifet misali sanatkar ve iyi bir duvar ustasıydı, dut ağacından saz yapardı. Annesi Ermeni idi. Bu sanatkarlığını annesinden aldığı söylenirdi.

                Taş ve kerpiçten yaptığı evinin bahçesinde oturup karayazının düzünü seyrederken “şu yolların dili olsa da konuşsa “diye başlardı söze. Anlatırdı, yol arkadaşı Kazımla birlikte neler yaptıklarını. Karayazı’nın üzerinden geçen patika yoldan Alaca köylüleri eşeklerine ayran bakraçlarını yükleyip Elazığ a satmaya götürmek için sabah şafak sökmeden yola çıktıklarında İsmail, küçük taş yığınlarının arkasına gizlenip tüfeği ile bir iki el ateş edince Alaca köylüleri eşeklerini bırakıp kaçarlardı.  İsmail gidip onların ayranlarını kendi eşeğine yükleyip Elazığ’a götürüp satardı.

               Kendi köyünün batısında Alpavut köyü vardı, dümdüz bir ova, suyu bol, insan eksen insan biter misali verimli topraklar… Tehcir döneminde Balkanlardan gelen göçmenler yerleştirilmişti bu köye. Bu sebeple Macir diyorlardı orada oturanlara. Öyle bir karpuzları olurdu ki her biri kucağa sığmazdı. İsmail, yol arkadaşı Kazım ile birlikte gece Alpavut köyünün karpuz tarlalarından eşek yükü ile karpuz taşırdı sanki kendi malıymış gibi.

            O yıllarda köylüler dut pekmezi yapar büyük sahanların içinde kerpiçten yapılı evlerinin damında güneş görmesi için bekletirlerdi. İsmail, hangi evin damında pekmez olduğunu bilirdi.  Gece herkes uykuya dalınca bir merdiven kurup dama çıkar pekmezi alıp götürürdü. Herkes İsmail’in yaptığını bilirdi ama kimse ses çıkarmazdı. İsmail, bunu zevk için yapıyordu, hobi haline getirmişti bu tür olayları…  

Yol arkadaşı Kazım, Almanya’ya işçi olarak çekip gitmişti, izine geldiğinde İsmail şöyle demişti yol arkadaşına, ”Kazım bütün hırsızlıkları sesinle birlikte yaptık sen Almanya’ya gittin kurtuldun. Bütün olaylar benim başıma kaldı”

Birlikte sessiz sessizce gülüştüklerini hatırlıyorum.

              Kocaman kayaları delerek dinamitle patlatan ve taş duvarlar yaparak binalar kuran İsmail’in köydeki bütün evlerin temelinde emeği vardı.  Eşsiz bir duvar ustasıydı. Civar köylerin birçok evini İsmail inşa etmişti. Yol arkadaşı Kazım’ın Almanya’ya gitmesi ile birlikte her şeyden elini ayağını çekmişti.

            Arı gibi çalışan, bir saniye bile yerinde duramayan İsmail, yaşlanmış ve yorulmuştu artık. Çalışmaya bile gücü kalmamıştı, maziyi hatırladıkça gözleri doluyor ve iki damla yaş yanaklarından aşağı süzülüp gidiyordu.

             Birçok hastalıklar yaşadıktan sonra hayata gözlerini yumarak bu dünyadan göçüp gitmişti. Yol arkadaşı Kazım da Almanya’da hayatını kaybetmiş, her ikisi de aynı mezarlığa defnedilmişti.

              Alpavut köyünün kavun karpuz tarlaları, Karayazı’nın düzü bile özlüyor sizi… Yokluğunuzda buralar çok ıssız. Ruhunuz şad olsun, ışıklar içinde uyuyun, sizleri rahmet ve saygı ile anıyorum, güler yüzlü, temiz kalpli, karpuz hırsızları…          

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.